7 Ağustos 2008 Perşembe

BEEŞŞ ÇAYIM :)


Rengi her ne kadar olduğundan daha koyu çıkmış olsa da kuşburnu çayım ve Eti Form yulaflı bisküvim...Çok güzel bir ikili oluşturdular.... Tavsiyemdir...

TORTELLİNİ HAZIRLAMANIN EN KOLAY YOLU

İtalyan mutfağının vazgeçilmezidir Tortellini... Onu canınınız çok istediği anlarda bulabilmek bazen zor olabilir... Şu ana kadar keşfetmiş olanlar afiyetle Barilla tortellini ve diğer ürünlerini tüketiyorlardır benim gibi eminim...



Yazının başında da söylediğim gibi bir öğün canınız değişik bir makarna veya özellikle tortellini çekerse doğru en yakın markete gidin aşağıdaki 4 malzemeyi kapın gidin evinize....




Bu dört malzeme elinizdeyse 20 dakika sonra da tortelliniz önünüzde olacak demektir. Bu barilla tortelli dolu dolu tabaklarla 2 kişiyi doyurabiliyor... Aslına bakarsanız tarifi yazılacak bir şey bile yok ortada ama kısaca yazacak olursam, şöyle;

Tortelliniyi sertliğini istediğiniz kıvamda olacak şekilde pişirin. Diğer yandan da kremalı mantar sosunu pişirmek üzere ayrı bir kaba alın. Süsleme işlemi olarakta kaşarı rendeleyip, jambonu ince ince kıyın.
Hepsi hazır olduğunda geniş derin makarna tabağına direkt olarak tortellinileri süzerek alın. Üzerine kremalı mantar sosu, onun üzerine de kaşar rendesini ve jambonu bolca serpin...


Samimi bir arkadaşa da hazırlanabilecek cici bir yemek oluyor... Aynı zamanda bu iki hazır paketi -tortellini ve kremalı mantar sosu- evde hep bulundurursanız en zor anda bile hazırlayıp açlıktan kurtulabilirsiniz.. Afiyetle...

31 Temmuz 2008 Perşembe

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

Bugün benim doğum günüm... Evet ve Bugün bencilim... Bu sene Canım Eşimle mutlu ve sağlıklı bir yıl daha geçirmek istiyorum. Bir ömüre evet dedim ve bu ömrün bitmesini istemeyecek kadar çok seviyorum onu...
Sabah işe gelir gelirmez beni çok güzel karşılayan arkadaşlarımı asla kaybetmek istemiyorum... İş arkadaşlığından öte bir duygu bu... Beni hep dinleyen, derdime ortak olan ve her sene balonlarımı eksik etmeyen Özloşum..Senide çok seviyorum...
Ya ailem biliyorum ki, şu an hepiniz beni düşünüyorsunuz... ve biliyorumki ablalarım arasında yoğun bir telefon trafiği var şu an... Allah Ablalarımı korusun...
Ve annem... bu gün seni daha çok özledim anne... hiç birşey konuşmadan balkonumuzda elele oturmak istiyorum seninle... senin yarı yaşındayım biliyorum ama galiba bende büyüyorum anneciğim... çünkü artık senin kıymetini daha iyi anlıyorum... Bu gece herkes varken sen olmayacaksın, Edirne'de teyzemlerlesin... Ama ben seni özledim Nünücüm... bir an evvel gel olur mu?
Artık çalışmam ve normale dönmem lazım...
Hayatımın içindeki herşeyi çok seviyorum... Şükürler olsun....

29 Temmuz 2008 Salı

GÜNGÖREN-27 TEMMUZ 2008


Bu iş zor, çok zor yonca
Çünkü gülmeyi unutunca....

Taş yüreklerde kilitli duygular

Kapılar açılmayınca....

Bu iş zor, çok zor yonca

Çünkü sevmeyi bilmeyince....

Bahar gelir farkedilmez olur

İnsanlar görmeyince....

Çünkü insanlar günler boyunca
Hiç soru sormadan durur....

Bu iş zor ÇOK ZOR YONCA....










15 Temmuz 2008 Salı


uÇ uÇ BÖceĞiii....
Tam olarak belkide adına uçmak denemez aslında... Bir yamaç paraşütü gibi sadece paraşütün kontrolünde değilsiniz... teknenin arkasına takılan ve yaklaşık 200-250 mt yükselen bir baloncuk gibisiniz. Daha çok ipini sürekli çekiştirip sağa sola koşan çocuğun elindeki uçan balon olmak gibi birşey...
Yanıma fotoğraf makinemi alamadığım için yukardan hiç bir kare yakalayamadım ama tekrar tekneye indikten sonra hayıflandım doğrusu... Çünkü düşündüğüm kadar deli ve tehlikeli bir şey değilmiş...en tepeye çıkıpta aynı rakımda ilerlemeye başladığınızda çok az derecede diyebileceğim "acaba bu ip koparmı" yada "paraşüt kapanır mı" gibi telaşlar yaşanıyor...ama eğer yukarda kalacağınız sürenin sadece 15 dakika olduğunu hatırlarsanız hemen etrafla ilgilenmeye başlıyorsunuz... En net ifade edebileceğim şey; Taneri de beni de çok etkileyen o derin boşluk ve yalnızlık hissi oldu gerçekten... Birden zaman ve herşey durmuş gibi geliyor insana... konuştuğunuzda sesinizin bir yere çarpıp size dönüşümü olmadığı için yani eko olmadığı için üstüne üstlük çok derin bir sessizlik olduğu için sesinizi yadırgıyorsunuz...Denizin o koyu mavisinde teknenin ardında bıraktığı köpüklü yol; insanların sahilde sanki sessiz film oynar gibi hareketlilikleri ve ayaklarımın altından süzülen incecik rüzgar aklımda kalan... Korkulardan, kendi iç dünyandan sıyrılıp o güzel havanın tadının çıkarmaya başladığınız anda zaten bir bakıyorsunuz aşağıdan bir kuvvet sizi çekmeye başlıyor...Sanırım son 50 mt kala su, motor ve insan sesleri birbirine karışarak size nerede ve kim olduğunuzu hatırlatıyor... Eee her çıkışın bir inişi vardır...

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Çok Özlemişim...



Son yazdığım yazıdan anladım ki, bir fincan kahve benim için ne kadar değerliymiş...Geçenlerde Pelin kahveyle ilgili çok hoş bir yazı okumuştu...Kimine göre kahvenin acısı hüzün verir, kimine göre o güzel aroması mutluluk...


Benim kahvem bana sıcak 1 temmuz gününde kuşadası kervansarayın içindeki kahvehanede huzur ve mutluluk verdi. Yeni yerler keşfetmek, hafif bir tebessümle telaşsız daha önce hiç görmediğin sokakları görmek müthiş biir zevk benim için... Hele bir de fotoğraf çekmek yok mu!... Ne zamandır istediğim canon d40 umarım bir gün benim olur...


Bu arada kaldığımız tesiste sahne alan biri vardı...Saksofon çalıp şarkı söylüyordu. İtiraf etmeliyimki tatilde dinlediğim en güzel müzik o müzikti.
Arkada oturan ufaklıkta bu beyin oğlu... Programı boyunca oğluyla çokta eğlendi zaten..
Bende Taneri ilk tanıdığım günden beri onun bir müzik aleti çalmasını isterim.. Saksofonda çok iyi olabilir ama ben ona bateriyi yakıştırıyorum... Oda bunu çok istiyor... İnşallah birgün bu hayalimize vakit bulur ve gerçekleştirir....

26 Haziran 2008 Perşembe

Ey ÖZgürlük...


Tatile yolculuğuna çıkmaya 24 saat kala başka nasıl bir başlık atarak duygularımı anlatabilirdim ki...

Birkaç yıl önce şu an tam olarak ne olduğunu hatırlayamadığım kart yada kredi başvuru formunda yılda en az kaç kere seyahat edersiniz yada ne sıklıkla tatile çıkarsınız satırlarını hatırlıyorum. O dönemde verdiğim cevabı anımsamıyorum ama sorunun manasını şu an daha farklı algıladığımı söyleyebilirim. Tatile çıkmak demek şu an benim için 1 hafta ev ve iş arasında en azından bir süre mekik dokumamak, öğünlerde hazır yemek bulmak:), canımın istediğini akşama yada haftasonuna ertelememek kısacası kendime bol bol vakit ayırıp dinlenmek anlamına geliyor. Seçtiğimiz tesisinde manzarası görülmeye değer doğrusu...Zannediyorum otele giriş yapıp, odama yerleşir yerleşmez yapacağım ilk şey denize sıfır odamızın balkonunda sigara eşliğinde köpüklü bir türk kahvesi içmek olacak.. Ondan sonra o güzel denize karşı kahvemi yudumlarken İstanbulda bıraktıklarımın anısına sigaramdan bir nefes daha çekeceğim... İşe giderken giydiğim daraltan bunaltan kıyafetler yerine giyeceğim elbiseler, şortlar ve terliklerimle özgürlüğün tadını çıkaracağım... İşe yetişme telaşı - yetişemeyip Taner'den onu beklettiğim için azar işitmeler de :) olmayacak... Öğle saatlerinde akşam yemeği olarak canımın isteyipte eve gelince yapmak zor gelince değiştirip ufalttığım menüler yerine,, tamam itiraf ediyorum dışarıdan söylediğim yemekler yerine otelin açık büfesinde her çesitten bulabileceğim salataları, balıkları ve tatlıları yiyeceğim... Siz deyin 3 kilo, ben diyeyim 5 kilo yüklenir getiririm artık İstanbula... Kendimizi sırf yemekle doyurmak olmaz tabi ruhun gıdaya ihtiyacı var elbet... Mavi sularda sırtüstü yatarken onuda bir şekilde hallederiz artık... Ayrıca Tanerciğime söz verdim bu sene için... Ne kadar ürksemde birlikte açıkta şnorkelle yukardan cici balıkları (!) seyredeceğiz...Onunla herşeye varım...
Özgürlük yalnızlık demek değildir, herkesin sevdikleriyle özgür olması dileğiyle...


Benim kocaman bir ailem var

Benim kocaman bir ailem var