7 Ağustos 2008 Perşembe
BEEŞŞ ÇAYIM :)
TORTELLİNİ HAZIRLAMANIN EN KOLAY YOLU
Yazının başında da söylediğim gibi bir öğün canınız değişik bir makarna veya özellikle tortellini çekerse doğru en yakın markete gidin aşağıdaki 4 malzemeyi kapın gidin evinize....
Bu dört malzeme elinizdeyse 20 dakika sonra da tortelliniz önünüzde olacak demektir. Bu barilla tortelli dolu dolu tabaklarla 2 kişiyi doyurabiliyor... Aslına bakarsanız tarifi yazılacak bir şey bile yok ortada ama kısaca yazacak olursam, şöyle;
31 Temmuz 2008 Perşembe
BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
Sabah işe gelir gelirmez beni çok güzel karşılayan arkadaşlarımı asla kaybetmek istemiyorum... İş arkadaşlığından öte bir duygu bu... Beni hep dinleyen, derdime ortak olan ve her sene balonlarımı eksik etmeyen Özloşum..Senide çok seviyorum...
Ya ailem biliyorum ki, şu an hepiniz beni düşünüyorsunuz... ve biliyorumki ablalarım arasında yoğun bir telefon trafiği var şu an... Allah Ablalarımı korusun...
Ve annem... bu gün seni daha çok özledim anne... hiç birşey konuşmadan balkonumuzda elele oturmak istiyorum seninle... senin yarı yaşındayım biliyorum ama galiba bende büyüyorum anneciğim... çünkü artık senin kıymetini daha iyi anlıyorum... Bu gece herkes varken sen olmayacaksın, Edirne'de teyzemlerlesin... Ama ben seni özledim Nünücüm... bir an evvel gel olur mu?
Artık çalışmam ve normale dönmem lazım...
Hayatımın içindeki herşeyi çok seviyorum... Şükürler olsun....
29 Temmuz 2008 Salı
GÜNGÖREN-27 TEMMUZ 2008
15 Temmuz 2008 Salı
Tam olarak belkide adına uçmak denemez aslında... Bir yamaç paraşütü gibi sadece paraşütün kontrolünde değilsiniz... teknenin arkasına takılan ve yaklaşık 200-250 mt yükselen bir baloncuk gibisiniz. Daha çok ipini sürekli çekiştirip sağa sola koşan çocuğun elindeki uçan balon olmak gibi birşey...
Yanıma fotoğraf makinemi alamadığım için yukardan hiç bir kare yakalayamadım ama tekrar tekneye indikten sonra hayıflandım doğrusu... Çünkü düşündüğüm kadar deli ve tehlikeli bir şey değilmiş...en tepeye çıkıpta aynı rakımda ilerlemeye başladığınızda çok az derecede diyebileceğim "acaba bu ip koparmı" yada "paraşüt kapanır mı" gibi telaşlar yaşanıyor...ama eğer yukarda kalacağınız sürenin sadece 15 dakika olduğunu hatırlarsanız hemen etrafla ilgilenmeye başlıyorsunuz... En net ifade edebileceğim şey; Taneri de beni de çok etkileyen o derin boşluk ve yalnızlık hissi oldu gerçekten... Birden zaman ve herşey durmuş gibi geliyor insana... konuştuğunuzda sesinizin bir yere çarpıp size dönüşümü olmadığı için yani eko olmadığı için üstüne üstlük çok derin bir sessizlik olduğu için sesinizi yadırgıyorsunuz...Denizin o koyu mavisinde teknenin ardında bıraktığı köpüklü yol; insanların sahilde sanki sessiz film oynar gibi hareketlilikleri ve ayaklarımın altından süzülen incecik rüzgar aklımda kalan... Korkulardan, kendi iç dünyandan sıyrılıp o güzel havanın tadının çıkarmaya başladığınız anda zaten bir bakıyorsunuz aşağıdan bir kuvvet sizi çekmeye başlıyor...Sanırım son 50 mt kala su, motor ve insan sesleri birbirine karışarak size nerede ve kim olduğunuzu hatırlatıyor... Eee her çıkışın bir inişi vardır...
14 Temmuz 2008 Pazartesi
Çok Özlemişim...
26 Haziran 2008 Perşembe
Birkaç yıl önce şu an tam olarak ne olduğunu hatırlayamadığım kart yada kredi başvuru formunda yılda en az kaç kere seyahat edersiniz yada ne sıklıkla tatile çıkarsınız satırlarını hatırlıyorum. O dönemde verdiğim cevabı anımsamıyorum ama sorunun manasını şu an daha farklı algıladığımı söyleyebilirim. Tatile çıkmak demek şu an benim için 1 hafta ev ve iş arasında en azından bir süre mekik dokumamak, öğünlerde hazır yemek bulmak:), canımın istediğini akşama yada haftasonuna ertelememek kısacası kendime bol bol vakit ayırıp dinlenmek anlamına geliyor. Seçtiğimiz tesisinde manzarası görülmeye değer doğrusu...Zannediyorum otele giriş yapıp, odama yerleşir yerleşmez yapacağım ilk şey denize sıfır odamızın balkonunda sigara eşliğinde köpüklü bir türk kahvesi içmek olacak.. Ondan sonra o güzel denize karşı kahvemi yudumlarken İstanbulda bıraktıklarımın anısına sigaramdan bir nefes daha çekeceğim... İşe giderken giydiğim daraltan bunaltan kıyafetler yerine giyeceğim elbiseler, şortlar ve terliklerimle özgürlüğün tadını çıkaracağım... İşe yetişme telaşı - yetişemeyip Taner'den onu beklettiğim için azar işitmeler de :) olmayacak... Öğle saatlerinde akşam yemeği olarak canımın isteyipte eve gelince yapmak zor gelince değiştirip ufalttığım menüler yerine,, tamam itiraf ediyorum dışarıdan söylediğim yemekler yerine otelin açık büfesinde her çesitten bulabileceğim salataları, balıkları ve tatlıları yiyeceğim... Siz deyin 3 kilo, ben diyeyim 5 kilo yüklenir getiririm artık İstanbula... Kendimizi sırf yemekle doyurmak olmaz tabi ruhun gıdaya ihtiyacı var elbet... Mavi sularda sırtüstü yatarken onuda bir şekilde hallederiz artık... Ayrıca Tanerciğime söz verdim bu sene için... Ne kadar ürksemde birlikte açıkta şnorkelle yukardan cici balıkları (!) seyredeceğiz...Onunla herşeye varım...
Özgürlük yalnızlık demek değildir, herkesin sevdikleriyle özgür olması dileğiyle...
20 Haziran 2008 Cuma
19 Haziran 2008 Perşembe
PARDÖSÜ VE PAREO
Çok sıcak bir yaz bu senede bizleri bekliyor sanırım...Ayrıca bugünlerde sıcakların biraz daha artacağını duydum. Serinlemenin bir çok yolu var. Deniz, havuz, püfür püfür esen bir bahçe, yada hiç olmadı evinin balkonu..:) evet biliyorum ama çalışan tüm emekçi arkadaşlarım gibi çalışma ortamım bana sunduklarıyla yetinmek durumundayım. Klimanın dondurucu serinliği ama kapatıldığı anda insanın vücudunun karıncalaştığı bir ortamda çalışıyorum ve şu an aklımda sadece ay sonunda çıkacağım yıllık iznim var. ÇAlışıyorum, çalışıyorum ama :) itiraf ediyorum nette bazı siteleri gezmedende edemiyorum. Sanki ilk defa tatile çıkacakmışım gibi internetten tatilde saç bakımı, tatilde ayak bakımı gibi lüzumsuz şeyleri indiriyorum. Olsun, ben yinede okuduklarımı ilk defa öğreniyormuş gibi ''waauuvv'' , '' aaa hakkaten yaa'' gibi tepkilerle okuyup eğleniyorum:) Tatile hazırlanmak harika bir duygu..
Yine nette gezerken bir bilgiye ulaştım... Pareo Bağlama şekilleri :)
Evet alt tarafı pareo nasıl olacak işte önden kıvır arkadan tuttur demeyin.. Ben pareo kullanan biri değilim ama kullananlar için faydalı olabileceğini düşündüm. Eğer vücutta birazıcıkta fazlalık varsa süper kurtarıcı haline gelebilir bu pareolar... Latinceden türeyen pareo kelimesinin anlamı tam olarak verdiği görüntüyü de destekliyor.. ''sarılıp giyilen etek''... LAtincede bu böyle ... Gerçek pareoların gerçek Latin kızlarının üzerinde nasıl durduğunu tahmin edersiniz herhalde... Düşünün ki biz onların günlük kıyafetlerini, hiçbirimizin günlük yaşamda giyemeyeceği türden minik şeylerin üzerine ya hava olsun diye yada basenimi göbeğimi kapatsın diye giyiyoruz... He bu arada benim de bir tezim var bu pareo adına... latin topraklarından buralara kadar gelip dilimize yerleşen pareo kelimesi bizden arap ülkelerine geçerken Pardösü olmuş olabilir mi... PARDÖSÜ:) Bizim pareo yolda giderken dolanmış durmuş dolanmış durmuş. Mekkeye vardığında da SOn halini almış...:) Hoşçakalın...
13 Haziran 2008 Cuma
Şarap soslu bonfilem
Cuma yemeğim
-8-10 adet mantar
-kırmızı şarap
-soya sosu
-1 tatlı kaşığı bal
-sıvıyağ ve tuz
Öncelikle aldığınız bonfileleri çok hafif sıvıyağ ekleyerek kızmış teflon tavaya koyun. Renkleri çiğ görüntüden biraz uzaklaşınca bir kere ters düz yapıp , üzerine kapatıp ateşin şiddetini yükseltin. Et kızarırken, geniş biçimde doğradığınız mantarları ayrı bir tavada yine az sıvıyağla kavurmaya başlayın. 10-15 dakika sonra isteğe göre ama yaklaşık 1 su bardağı kırmızı şarabı ekleyin. Ardından 1 çorba kaşığı soya sosu ve balı ekleyin. Sos ağırlaşana kadar ortalama 10 dakika kadar daha pişirin. Tuz eklemeyin, soya sosu yeteri kadar tuzludur çünkü... Eti damak tadınıza göre az yada çok pişirdikten sonra en son olarak tuzunu serpin. Pişmiş etinizin üstüne mantar sosunuzu dökün. Yanına benim yaptığım gibi elma dilimli patates ve herhangi salata yada turşu ekleyip serviz yapabilirsiniz. Benim bu yemeği yapmam yaklaşık 45 dakikamı aldı. Yani hem süslü bir et yemeği yiyip hemde çok vakit kaybetmemiş oluyorsunuz.
Deneyin, basit ve lezzetli :)
12 Haziran 2008 Perşembe
Onurluyum Onurlusun Onurlu
Dün gece en küçük meleğimiz Onur'la beraberdik. Bir bebeğin gözlerinin içine baktığında, aslında çok kadar fazla şey görebilirsin ve yoğun bir duygu selini kapılabilirsin. Aynı zamanda bir de hissettiğin gelecek korkusu var ki sorma gitsin. Onun küçücük bedenine bakarken neler görürsün neler... okuldaki önlüklü hali, eli yüzü kir içinde top oynamaktan gelişi, opnun birinin üzmesi, ergenlik çağında üzülüp vede üzüceği günler, dünyayı unutup odasına kapandığında neler yapabileceği vs... Çokmu karamsarım bilmiyorum ama ben teyzesiyken bunları düşünübiliyorsam, anne ve babaları düşünemiyorum. Galiba bir yetişkinin verebileceği en büyük sınavlardan- hatta sonu bir türlü gelmeyen bir sınav bu- biri sanırım. İyi evlat yetiştirebilmek... Özgüvenli, sorumluluk sahibi, sevmeyi bilen, kötüden kaçmayı bilecek kadar cesur vs. bir evlat...
Etrafımda o kadar çok arkadaşım var ki bebek bekleyen, bebeğinin olmasını dileyen veya bebeği olup hayatı alt üst olan:)
Ama biliyorum zaman çok çabuk geçecek... 10 yıl sonra kim ne dilemiş ve ne kadarı gerçekleşmiş göreceğiz:) BEnim yeğenlerimin benden bıkacağı kesin... ve tabi ablalarımın:) çünkü ''küçük'' kardeşlerinin çocuğuna güzel güzel bakıyor olacaklar...Buradan da Duyurulur.... ohhh be...:)